Hz. Hızır, Hz. Muhammed (s.a) öncesi dönemde yaşayan ve İslam dininde önemli bir yere sahip olan bir kişilik olarak bilinir. Sıhhatleri tartışmalı olan rivayetlere göre Hızır, Hz. Âdem'in çocuklarından Kabil'in oğlu Hazrûn veya Hz. Nuh'un oğlu Sâm'ın torunlarından Belyâ b. Melkân yahut Hz. İshak'ın torunlarından Hazrûn b. Amâyîl'dir. Bunun yanında onun Hz. Harun'un soyundan geldiği, isminin Hadır b. Âmiya veya Hadır b. Fir'avn olduğu yahut Kur'an'da adı geçen İlyâs veya El-Yesa'ın Hızır'ın kendisi olduğu öne sürülür (Ebû Hatim es-Sicistânî, s. 3; Makdisî, III, 77; İbn Kesîr, 1, 295; Diyarbekrî, 1, 106).
İslam dininde Hz. Hızır, doğa olayları, kaynaklar, tarım ve balıkçılıkla ilgili üstün bilgi ve tecrübeye sahip olduğu düşünülen bir peygamber veya veli olarak kabul edilir. İslam inancına göre, Hz. Musa ile birlikte yolculuk eden Hz. Hızır'a Allah tarafından özel bilgiler ve yetenekler verilmiştir.
Hz. Hızır'ın hayatı ve kişiliği, İslam dünyasında geniş bir ilgiye sahiptir. Onun ilahi bilgeliği ve doğaüstü yetenekleri, Allah'ın varlığına ve gücüne duyulan inancın güçlenmesine katkı sağlar. Hz. Hızır, özellikle tasavvuf literatüründe sık sık bahsedilen bir figürdür. Tasavvuf geleneğinde, Hz. Hızır, Rabbani irade ve anlayışın örnek bir simgesi olarak görülmektedir.
Hz. Hızır hakkında kıssalar ve anlatılar da İslam dünyasında oldukça yaygındır. Mesela, kehf süresi 60\81 ayete kadar onun Hz. Musa ile birlikte yaptığı yolculuk, birçok İslam ülkesinde anlatılır. Ayetlere göre Hz. Musa, Hz. Hızır'ın bazı davranışlarına anlam veremezken Hz. Hızır'ın aslında ilahi bilgelikle hareket ettiği anlaşılır.
Kehf Sûresi’nin 65. âyetinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kıssada söz edilen “Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledun (gizli) ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular.” Ayetinde bu kişinin Hz. Hızır olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü; bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu şahsın Hızır olduğu açıkça belirtilmiştir.
Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Hızır’a Hızır (Hadır-Yeşil) denilmesi, otsuz kuru bir yere oturduğu zaman ardından oranın hemen yeşermesi sebebiyledir.” (Buhârî, Enbiyâ, 27; T3151 Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 18)
Übey b. Kâb’ın (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, (Musa ile Hızır kıssasını anlattıktan sonra) şöyle buyurmuştur: “Allah, Musa’ya rahmet eylesin. Keşke sabretseydi de (aralarında başka olaylar geçseydi) bize o ikisinin yapacağı diğer şeyler de anlatılsaydı.” (Buhârî, İlim, 44)
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hızır aleyhisselam hakkında şöyle bilgiler aktarmıştır.
Risale-i Nur / Mektubat adlı Eserinden:
Birinci Mektup / Birinci Sual:
Hz.Hızır aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?
Cevap: Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten, bazı ulema hayatında şüphe etmişler. Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.
İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas aleyhisselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazan, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.
Hattâ makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, “makam-ı Hızır” tabir edilir. O makama gelen bir velî, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı Hızır telâkki olunur.
Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvâtta bulunurlar.
Kategori
biyografi