Topkapı sarayında kutsal emanetlerden en gizemli olanı, üzerinde yazanlara göre zamanı gelince Hz.mehdi ve Hz.isa'nın eline geçeceği ve onunla tek gözlü deccali öldürüleceği belirtiliyor.
Doğada insanoğlunun idrakinin ötesinde geçen olayları kavrama yeteneği, tüm canlı varlıklarla konuşabilmesi ve hatta onlarla beraber metafizik aleminde sohbetler ettiği rivayet edilen Hz. Davud, kılıcıyla zalimliğin hüküm sürdüğü bir devri değiştiren peygamber olduğuydu.
Hz. Davud zamanında en parlak dönemlerini yaşayan İsrailoğulları daha sonra Kudüs’ü fethettiler. Kuran’ı Kerimde davud aleyhisselamdan şöyle bahs edilmiştir;
“(Her taraftan) gelen kuşlar da ona icabet ederler, hepsi onun nağmesine katılırlardı, O’nun mülkünü kuvvetlendirmiştik. Kendisine hikmet ve açık konuşma, güzel konuşma vermiştik” (Sad, 38/19-20) Hz.
Hz. Davud aleyhisselamın kılıncının Topkapı sarayına gelmesininde şaşırtıcı bir hikayesi bulunmaktadır. Hikaye şöyledir;
Çoğu geceleri uyumayan Yavuz Sultan Selim, hep nedimi Hasan Can ile kitap okuyup ilim konuşurlardı. Hasan Can’ın uyuyakalıp padişahın hizmetine gidemediği gecenin sabahında Yavuz, Hasan Can’a sordu: İmdi ne düş gördün beyan eyle.” Fakat sonradan anlaşıldı ki söz konusu rüyayı Hasan Can değil, Kapı Ağası Hasan Ağa görmüştü.
Rüyasını hemen padişahına anlatan Hasan Ağa, “Padişahım, rüyamda gecenin bir vakti kapı çalındı, kalabalık halde gelenler Arap elbiseli ve Arap şimali şahıslardı. Kapının yanında dört kişi durmaktaydı. Kapıyı vuranın elinde ise sizin ak sancağınız bulunmaktaydı.
O bana dedi ki; ‘Bu gördüğün Resul’ün Ashabıdır. Bizi gönderip buyurdu ki; Kalkıp gelsin! Haremeyn (Mekke ve Medine) hizmeti ona verildi. Bu gördüğün dört kimseden bu Ebu Bekr-i Sıddık, bu Ömerü-l Faruk, bu Osman-ı Zinnureyn’dir. Seninle konuşan ben ise Ali bin Ebu Talib’im. Var Selim Han’a selam söyle’” dedi.
Yavuz Sultan Selim ise bu rüyayı yüzü kızararak ve gözyaşları içinde dinledi. Bu hadiseden sonra hazırlıklar tamamlandı ve Mısır seferine çıkıldı. 20 Şubat 1517 Cuma günü Kahire’de Yavuz Sultan Selim adına hutbe okunmasıyla ise Mısır ve Hicaz artık Osmanlı padişahının yönetimi altına girdi.
Halifelik yavuz sultan selime verilmesiyle birlikte hediye olarak İçlerinde Hz. Muhammed’in Hırka-i Şerif’i, nalını, oku, Kabe’nin altın oluğu, Yusuf peygamberin sarığı ve Hz. Davud’un kılıcının da bulunduğu bir çok kutsal emanet de Yavuz tarafından Mısır dönüşü İstanbul’a getirildi. Bu sayede Hz. Davud’un kılıcı ve üzerinde kılıcın son sahibi İsa Mesih olacak yazan kılıcın bakır kitabesi de İstanbul’a getirilmiş oldu.
Hz. Davud (a.s) kılıcı üzerinde yazan yazılar ve tılsım gibi çizimler çok dikkat çekmiştir. Bir zamanlar Topkapı Sarayı Müzesi’nin eski Sabık Müdürü olan Tahsin Öz’ün Hırka-i Saadet Dairesi ve Emanat-ı Mukaddese kitabının 38. ve 39. Sayfalarında kılıç hakkında bilgilendirme yapılmaktadır.
Emsaline tesadüf edilemeyecek yani bir daha benzerine rastlanılamayacak kılıç olarak bahsedilen bu sayfalarda kılıç hakkındaki bilgilendirme şu şekildedir:
“Bu kılıç, envanteri yapılmak üzere açıldığı sırada, tabanı diğer kılıçlara nazaran daha kalın bir pas tabakası altında idi. Mütehassıs memurlar el ile temizlenince, üzerinde insan resimleri ve yazılar bulunmuş ve bunların etüd mevzuu olduğu belirmiştir.
Kılıcın kabzası ağaç üzerine siyah meşin kaplı ve balçağı demirdendir. Uzunluğu 101 santimdir. Tabanı geniş iki ağızlı ve ucu sivridir. Tabanın kabzaya yakın kısmında bir insan resmi bulunmakta olup bir elinde kılıç ve diğer elinde bir kafa tutmaktadır. Bunun altında gayet yüzden hâk edilmiş Arapça bir satır bulunmakta olup yazıların arasında cinsini tespit edemediğimiz (belki Nabatî) bir çeşit yazı daha bulunmaktadır. Son satırda Davud, Süleyman, Musa, Harun, Yuşa, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed isimler okunabilmektedir.
Bu kılıcın demiri beyaz madenden olup fevkalâde keskin ve emsaline tesadüf edilemeyecek bir hususiyet arz etmektedir. Ancak üzerindeki kısmen okunabilen yazılardan mahiyetinin tespiti imkânsızdı. Bir müddet sonra sarayın Emanet Hazinesi denilen deposundaki eserler tasnif edildiği sırada bakır bir kitabe dikkatimizi celp etti. Çünkü üzerinde, kılıçtaki resimlerin ayni bulunuyordu. Bu kitabenin bir tarafı 32 satır Arapça ve diğer tarafındaki 28 satır da sözü geçen yazı karakterinde idi. Buradaki resim kılıca nazaran daha bariz görülüyordu.
Altında gemiye müşabih bir resim bulunmakta ve baş tarafında 888 tarihi yazılıdır.